Wednesday, August 22, 2012

Reçel Kavanozu

Dün akşam temizlik güdülerimin atağa geçmesiyle evde bir takım abuk subuk diye nitelendirdiğimiz, uzun süre el atılmayan şeyleri yıkama ve silme işine giriştim.

Reçel kavanozu üstünde etiket kalmış, nefret ederim bir şeyin üstünde etiket kalmasını bilen bilir. (kim bilecek ulan hiç biriniz bilmiyorsunuz işte, öyle gereksiz bir bilgi kendimle alakalı). Neyse sıcak suyun altında tutaraktan siliyorum, ki sonradan kendimi hıçkırırarak ağlarken buldum, size bu konuyla ilgili yemin edebilirim, zira gerçekten bir süre farkında olmuyor insan ne yaptığının.

Sene 2004 filandı sanırım, yaz. bir tanıdığımızın veya akrabamızın veya annemin tanıdığı bir insanın da diyebiliriz, heh işte onun evindeydik. ben de nasıl olduysa bulaşıkları yıkıyordum. tuzluğun altında etiket kalmış onu kazıyorum full konsantre, o tanıdığımız bana "ay değer annen gibisin, o da hiç sevmez etiket kalsın bir şeyin üstünde" diyince hadi ya anne diyerek anneme bakmıştım. o da başını evet anlamında salladıydı.

anıya bak :)

şaşırmıştım, şaşırmışım ki aklımda kalmış. sene olmuş 2004, bilmem kaç senelik kızıyım artık siz hesaplayın, ulan hala onunla ilgili bilmediğim şeyler varmış la demek ki demiştim. hatta daha da acayibi ona benzeyen ama farkında olmadığım başka hangi huylarım vardı acaba?

ya işte, etiketi kazıdım güzelce dün akşam.

sonra kimbilir neler yaptım sana benzeyen de benim bilmediğim.

bok vardı ankarada gittim okudum afedersin. nasıl kıl oluyorum kendime anlatamam.

hala sabahları uyanmak için sebep bulmakta zorlanıyorum.
bak işte benzemeyeni bulduk.
sert sessizler benzeşmesi.
sen sert ben sessiz ancim...

neyse ki evde barbunya vardı da ağzımın tadı yerine geldi, seninki gibi yapabilmişim ayıptır söylemesi.



Thursday, April 26, 2012

banyo

bazen o kadar beklentisiz geliyor ki her şey şaşırıyorum... sanki hak etmediğim bir şeymiş gibi davranıp yabancılaşıyorum.. uzaklaşıyorum. hak etmediğim bir mutluluk elime verilmiş gibi sanki.. peki neden bu kadar suçluyorum kendimi?
sen neden kendini her şeyden bu kadar sorumlu tutuyorsun?

aslında istediğini alıyorsun.... hayallerin, beklentilerin an ve an değişir, sen 3 gün öncesi sen olmayabilirsin, önemli de değildir...

ama ben hala geçerli bir huzuru hak etmediğime inanıyorum. geçerli bir düzeni hak etmediğimi... çünkü belki gereksizce çok samimi olacak ama, hala daha çok bencilce davrandığımı düşünüyorum. çok kişiyi kırdığımı, ve asla geriye dönemeyeceğim hatalar yaptığımı...

elimde olsa ....... diyeceğim ne yazık ki çok şey var... başa kalemle sarmak isteyeceğim çok kaset var :)
şu anda yazacaklarım hiç bir şeye çözüm değil, ne kendime ne sana... şu anda yazacaklarım bir kusmadır belki de... neyse ne... benden çok uzak bir insana, anlatamadıklarımı başka dilde aktarmaktır...

çevremdeki çoğu insana, lan gerizekalı öyle deme lan bak sonra üzülebilirsin diyesim geliyor, fırsatın varken çok öp, çok soru sor, eksik kalma lan hayatta.... bekletme hiç bir şeyi... ama diyemiyor insan neden, çünkü biliyorum ki, öyle gitmiyor ki... şu an ben de bunu yaşamıyor olabilirdim ve sana turunçgiller hakkında bir şey yazıyor olabilirdim...

dur la turunçgiller dedin(m) de turuncu çakmağımla bi sigara yakasım geldi...

neyse zaten kadın dediğin uyum aracı değil midir? sıkıysa aksini ispatlayın lan. kadın dediğin seni dengeleyendir, ait edendir, güncel tutandır, kendine getirip yüzüne su çarpandır, çarpanlara ayırıp sonra hop diye toplayandır, sırtın üşümesin diyebilendir, o yüzden de belki de kadın mükemmel bir düzenleyici olduğundan bazı işlerde süper yeteneklidir ki buna ev işleri de dahildir.

ben kendimce çok erken kaybettim hayatımdaki kadını,  o sebeple kendimce bir düzenleme yeteneği bulmaya çalışıyorum, hala daha bir anlam bulamadım, en çok bulaşık yıkamayı seviyorum, soğuk su kendime getiriyor.

bazen o kadar beklentisiz yaşıyorsun ki, bir şey olduğunda, şaşırıyorsun, sanki hak etmezmişçesine... aslında sen ta kendisisin... sadece aynada çirkin gördün kendini o sabah, o kadar...

düzenleme yeteneği çok kolay bir şey sanıyorsun dimi? yok arkadaşım, alakası yok.... bazen annenin sana bin kere anlattığı tarifi bir unutursun, sonra bir bakarsın ki soracak kimsen yok, ağzına sıçtığımın google ında da bulamazsın. kimse de bilmez. ya.. sıçarsın.. hatırladığın kadar yaparsın yanlış olur, denersin, eksik olur.... gün gelir tutturursun, o gün de çok umrunda olmaz... o da kırklı yaşlar olur genelde niyeyse...

beklemediğin zaman gelen mutluluk nasıldır bilir misin? hep eksiktir, bir malzemesi yok gibidir, paylaşamadığın zaman sana hiç bir şey ifade etmeyen bir film gibidir, ağzına sıçtığımın güzel haberine sevinememek ama sevinir gibi görünmek nasıldır bilir misin? banyoda hıçkırmaktır.

şimdi sıra sende, dolaş dur sokaklarda, çünkü yapacak daha iyi bir şeyin yok. çünkü sen ne bir eve aitsin ne bir şehre ne de bir insana....

Tuesday, January 17, 2012

kötü gün yoktur arkadaşım...

yıllar önce başımdan geçen herhangi bir gün:


o gün hastalanmıştım. iş yerindeydim. bir cuma günüydü. arkadaşımla biraz erken çıktık, servisler kalkana kadar tavla oynayalım dedik. azıcık dalmışız, servislerin motor sesini duyduk. arkadaşımın servisi yakındı. benimki ise yokuşun ucunda. ben yetişemedim. hasta halde yürüdüm. yokuş. çıktım. bittim. otobandan karşıya geçtim. dolmuş beklemeye başladım. 

15 dakika kadar bekledikten sonra geldi. çok kalabalık değildi. ayakta sadece 2 kişiydik. ve ben evet ayaktaydım. karnım, belim başım deliler gibi ağrıyordu. keşke otursam diye düşünürken, istemiş olduğum şey biraz farklı bir biçimde oldu. dolmuş fren yaptı. ben öne doğru uçtum. herkes bana baktı. bi el veren yok neyse... bi yerime bişi olmadı. ayağa kalktım. kimse bana yer vermemeye devam etti. eve geldim. hemen duş alıp giyindim. 

evim o sırada uzaktaydı, ve  o yüzden o dönem hayatla tek bağlantım internetti. derken hop! bilgisayarım çöktü. çıt diye gitti. azıcık bilgisayardan anlayan biriyimdir ama o kadınsal hormonumla bi koşu banyoya gidip toz bezi aldım bi taraftan sildim, ağladım ve kendisiyle konuştum. ama düzelmedi. lanet olsun diyerek toplamda 5 tane kanal çeken tv'nin başına oturdum. sıkıldım. tam kitap okuyacakken elektrikler kesildi. 

mum yaktım. elime kağıt kalem alıp anneme anneler günü için bir yazı yazdım. sonra uyumuşum.
ona yazdığım son yazım olmuştu. ve o ana kadar yazdıklarımdan en çok o yazımı beğenmişti.

hayat böyle de boktan bir şey işte. ne güzel ne kötü, hepsi bir arada.



hmm haydi bu öykümden ders çıkarıp hiç bir şeye moralimizi bozmayalım demiyorum. kesinlikle.


dediğim şey tam tersi, bazen moralinin bozulması lazım, ağlaman sinirlenmen hayattan nefret etmen lazım. başka türlü yürüyemezsin zaten. bir noktada dönüp durursun.


o gün aslında ne kadar kusursuz bir günmüş. 


öpüyorum.

Friday, October 28, 2011

-Ler -Lar

Zelam!


Sen kimlerdensin? O kimlerden? Neycisin? Hangi parti? Hangi takım? Hangi okul? Nerelisin?


Hiç öyle barış sevgi kardeşilk filan demeye niyetim yok. Zaten bunlar seni sen yapan şeyler, dinamikler öhöm!


Ama çok yanlış bir şey öğrenmişiz bence. Ki bunu herkes yapıyor, bakkalından spikerine kadar. 


Bir şeyi severken diğerinden nefret etmek.


Ya ne bu şimdi diyorsun dimi? Öyle  koşullanmışsın ki, öyle yargılarla dolmuş ki kafan, ikisini birden de seveceğini düşünemiyorsun.


Ay aman ha bu yazımı kürt türk ayrımcılığıyla ilgili düşünerek okuyan varsa şu an kapatsın ekranı zira konu hiç o değil.


Küçükken asitçi metalci diye bölünmüştük. Sonra Pearl Jam'ciler Nirvana'cılar, sonra bilmem ne kuşağı olarak bölündük, sonra sen feneri tuttun bölündün mesela.


Bölünceksin tabi, seçimlerin seni sen yapan şeylerdir. İyi de kardeşim bölündün diye diğerinden nefret etmek neden ben onu hiç anlamıyorum. Bazen sadece diğerinden nefret etmek için seviyorsun bir şeyi.


Fanatizm bence "Merhaba nasılsın?" demenin "Abahrıaasan?" deme versiyonudur. Fanatik olmak kör olmaktır. Bence dünyadaki hiç bir sevgi körü körüne olamaz. 


Ya da ben böyleyim? Hasta mıyım acaba?


Son günlerde konuşulanlardan o kadaaar sıkıldım ki! 


İlahi adalet! diyenler, ona sen nasıl insansın diyenler vır vır vır vır konuşup duruyorsunuz. 


Sevdiğin şey, inandığın şey ne olursa olsun, diğerini de kabul etmeye mecbursun. Çünkü sen insansın, seni sen yapan nasıl binlerce şey varsa, onu da yapan binlerce şey var.


Ben Muş'ta bir köyde doğsaydım, italyan dili ve edebiyatı okumaya karar verir miydim acaba yine?


Kabul etmek senin kim olduğunu daha iyi gösterir. Dengeni belli eder.


Ankara'yı da İzmir'i de İstanbul'u da çok seviyorum lan. Aynı oranda da hepsine kıl oluyorum. Dümdüz bir çizgi var mı sanıyorsun hayatta? O düm düz olan sadece senin beynin. Gidilecek başka yollar, a-b-c-d şıklarından başka işaretlenecek başka şıklar var.


Senin evin yıkılsa o nefret ettiğin insanlardan biri elini uzatsa sana çıkman için, o zaman ne diyeceksin kendine? 


Bir insana yardım etmek için insan olmak yeterlidir, isterse ten rengi yeşil olsun.


Nefret seni cahilleştirir, hiç bir şey kazanamazsın tek tip yaşar gidersin.


Yapma canım. Silkelen ve kendine gel.


Tercihlerin, seni anlatsın, neyin sen olmadığı değil. 


O zaman size bir kardeşlik türküsü armağan ediyorum Temple of the Dog'dan Hunger Strike eheh.



Friday, October 21, 2011

vesikalık fotoğraf

merhaba eyüp.

bugün tanıştım seninle. hastayım bir kaç gündür, işten erken çıktım. otobüste tanıştım seninle, ama sen beni görmedin.

gözüm takıldı. inceledim. ne kadar küçüksün. daha 20 yaşındaymışsın.

gözlerin güçlü güçlü bakıyordu. kim bilir ne için çektirmiştin o fotoğrafı?

yaşlı bir amcanın yakasında duruyordun. 

cenazen bugünmüş. otobüs sessizdi eyüp.

annemin de fotoğrafını astılar. halbuki o fotoğrafı çektirdiği günü hatırlıyorum. üzerinde çok sevdiğim çiçekli gömleği vardı. okul için çektirmişti. kırmızı rujuyla. bilemezdi ki o fotoğrafın cenazesinde herkesin yakasına takılacağını.

ne saçma değil mi eyüp? sen ne düşünüyordun acaba? ne güzel bakmışsın onu düşündüm. 

bir hiç uğruna gittin. seninle böyle tanışmak istemezdim eyüp. otobüste sevgilinle giderken kolum çarpsaydı da pardon deseydim ya da ne bileyim, müzik dinlerken sana fark etmeden bakıp geçseydim.

ama öyle olmadı eyüp. birilerinin yakasında tanıştım. sadece sana yazmak istedim. burada sen de dur istedim. 

vatan sağolsun diyorlar eyüp. sana bakınca içimden hiç bir şey sağ olsun demek gelmedi. sana bakınca yaşanmayan bir hayatı gördüm. ve bir hiç uğruna... üzgünüm eyüp. kendi adıma üzgünüm. sağımda iphonunda internete giren çocuğa baktım. 

ben, üzgünüm eyüp. ailenin acısını tahmin bile edemiyorum. siyaset, politika, terör 20 yaşındaki bir insanın hayatını bitiriyorsa, sen o ülkeye ne dersin bilmiyorum. 

aklımda sadece vesikalık fotoğrafın var. güçlü gözlerle baktığın...

o zaman senin için çoban yıldızını dinleyelim.

hoşçakal.

Thursday, October 13, 2011

Kendini diyalog sanan monologlar

_ Günaydın!
^Günaydın!
- Hava ne güzel ya gri!
* Ay hiç sevmem gri havaları.
^ Ay ben bayılırım!
_  Ben severim ama soğuk olmasa!
* Ben vallaha güneşli seviyorum.
- Yok ya ben gri seviyorum böyle mistik filan ya!


Merhaba. Yukarıdaki diyalogda ne gibi bir anlama bozukluğu vardır?


Hemen hemen her gün yaşamıyor musunuz buna benzer diyaloglar? Özellikle kadınlar arasında! O kadar kimse dinlemiyor ki diğerini. O kadar sıkılıyoruz ki! Çünkü en enteresan sensin ya, diğeri sıkıcı geliyor dimi la?


Kıyafet, sevgili, yok efendim evlilik, çocuk artık aklınıza ne geliyorsa!


* Benimki bugün hede dedi!
* Ay benimki geceleri hiç uyutmuyor ya!
* Sen benimkini gör nasıl yemek yiyor!


Bir de alakasız konular böyle hani devamlılığı da yok... Bir sorsana lan karşındakine neden uyutmuyormuş?


Bir an önce kafanızdakini anlatmak için dinliyor gibi gözüküyorsunuz. Tek derdiniz kendinizi anlatmak. Ama kimse kimseyi bilmek istemiyor. 


- Ayyyyyyyyyyy! bu gruba hastayım yaaa!
* Ben hülohopu dinliyorum mikemmmeel!
- Kızoom geçen ben cumburlop konserindeydim ehihihihii
* Dün akşam bi acolo adana yediiiik inanamassınnn yaa!


Ya valla abartmıyorum bence ya!


Neden dinlemiyor kimse kimseyi çok üzülüyorum. Kendini anlatmak sıkıcı değil mi ya? 


Sıkıcı la!


Hepiniz o dandik hayatlarınızı üstüne koya koya anlatıp duruyorsunuz. 


Biraz susun.


Susmak iyidir, dinlemek güzeldir.


Bak bak o fotoğraftaki kısa saçlı kısa boylu kadın var ya, heh o tam böyle  içinden "Üf ya bi bitirse de sıra bana gelse. Benim hikayem onunkinden daha ilginç!!" demiyorsa ben de nesquikteki tavşanın annesiyim aq!


O zaman Morphine'den hepinize Cure for Pain armağan ediyorum...


Eheh oh be döktüm içimi!


Öperim minnoşlar...

Tuesday, October 11, 2011

Gitmesinin hemen ardından söylediklerim...


İlk kez yanıldım.

Senin olamayacağını düşünemedim. Alternatif bir planım olamadı. Şaşkınım. Zorlanıyorum.



İlk kez yanıldım.

Güvendiğim tek şey hayatta hislerimdi. Ama artık onlara da inanmıyorum.

Yıkıldım.

Geldiğim yerde yıkılmak kolay değildir. Çevrende bitmeyen sıcaklık vardır. Burası soğuk. Evet gitmeyi kendim seçtim.

Değiştim.

Seçimleri başkasına bırakmadım hiçbir zaman. Güvendiğim tek şeydi hislerim. Çocukluğumdan beri seçme şansı nedir en çok onu öğrendim. Gittim, çünkü değiştim. Ya da tam tersi… Hangi ilk okula gideceğimi bile kendim karar vermiştim. 6 yaşında daha mı güçlü oluyor insan?

Sonra,

Öncesi vardır hep, sonrası hiçbir zaman yoktur. Di’li geçmiş zamanda olan sonraların bir tanesinde, kaçtım. Sevilmekten mi?

Yalnızlaşmak.

Şehir değiştirmek, ülke değiştirmek. Yukarıdan bakınca her gittiğim yerde güven duvarı ördüm kendime. Burada olmuyor. İç sesinden başka ses yok. Çok sıkılırsan müziğin sesini açabilirsin, sessiz ol diyen komşular yok.

Korktum.

Sen gittikten sonra hayatımdaki salak mutluluklarımı kimseyle paylaşamadım. Söylenecek sözler az, dinleyenin bakışları ters, ifadesiz.  İnsanlar çirkin.
Özledim aslında…

En çok da kokunu istiyorum, kimseye benzemeyen.

İlk kez yanıldım.

Sevginin büyüklüğüyle aynı oranda gitmiyor hayatlar. Sandım ki dolabımı hiçbir zaman kendim toplamayacağım. İzmir’e gülümseyerek gireceğim sandım.

İzmir’i seviyorum sandım.
Babamı seviyorum sandım.
Ailemi, sokakları, işimi, insanları, filmleri, yüzmeyi, hayallerimi kendime ait sandım.
Tek sevdiğim sensin.

Hislerime de güvenmiyorum artık. Sen gidince onlar da gitti…

Yalnızlaştım. Hissizleştim. Güvensizleştim.

Değiştim.

Tek yaptığım şey çalışmak. Unutmak için. Hislerimi duymamak için. Başka çözüm yolu bulamadım.

İyi gelen bir şey yok. Var olanı değiştirecek bir kişi yok. 

Yenilik.

Yeni tanıştığım insanlara davranışlarım. O ben miyim? Daha önce nasıldım? Hatırladıklarımla devam etmeye çalışıyorum. Ama bir yandan,

Yabancılaşıyorum.

Baştan başlamam lazım biliyorum. Evet farkındayım, bir dönem bitti. Israrla kabul edemiyorum.

Ama nerden başlamam lazım bilmiyorum. Neyin başından? Eskiden olsa önce kendimden başlayarak derdim. Artık diyemiyorum. Elle tutulur bir tarafım kalmadı.

Geldiğim yer sendin. Gideceğim yer de senin yanın. Bu dönemde rastladıklarım? Sadece tesadüf anne…